“Beraat” Arapça bir kelimedir, berat; savrulan, saçılan anlamına gelir. Peki savrulan, saçılan ne anlama gelir? Yılda en kapsamlı, Allâhu Teâlâ’nın Rahmet’inin savrulup saçıldığı gece, bu gecedir. Peki ne saçılıyor? Cenab-ı Hakk’ın rahmeti.
Bu gece öyle bir gece ki; hiçbir kelime, hiçbir ifade şekli bu geceyi ifade edemez! Allâhu Teâlâ’nın yüce kelamı, bu gece Allâhu Teâlâ’nın izniyle dünyanın semasına indi ve Kadir Gecesi’nde yeryüzüne inmeye başladı. Kur’ân’ın düsturu Allâhu Teâlâ bu gece vaad etti. Berat savruldu, saçıldı Allâhu Teâlâ’nın rahmeti bu gece savruldu, saçıldı…
Bütün melekler iner yeryüzüne bu gece, o insanlara “Yazıklar olsun ki”, defalarca “Yazıklar olsun ki Sohbet-i Canan’dan uzak kalanlara…” Sohbet-i Canan, Allâhu Teâlâ’nın hoşnut olacağı sohbet ibadettir, aynı nafile namaz kılmak gibi, aynı nafile oruç tutmak gibi, nafile hacca gitmek gibi ibadettir.
Berat’ın kendine özgü ibadet şekli yoktur. Bu gecenin kendine özgü bir ibadeti yoktur! Birçok gecelerin yoktur kendine özgü bir şekli, şemali olsaydı, onun farz olması gerekirdi.
Nafile ibadetlerin şekli, şemali, şu veya bu şeklinde bir ifade şekli yok! Şurada bir yatsı namazı kılacağız, 20 bin kat olarak yazılır, bu da tam 50 yılın ibadeti Kur’ân okursun, her harf; 20 bin harf olarak yazılır.
Elif, lam, mim… Elif ayrı, lam ayrı. Ayrı, ayrı, her birine 20 bin harf. Bakın, “Berat” neydi? Allah’ın rahmetinin savrulduğu, saçıldığı geceydi.
Cenab-ı Hakk’ın Rahmeti öyle tezahür etmiş ki her amel, 20 bin kat olarak yazılır. Bir namaz 20 bin namaz, bir oruç 50 bin oruç. Bugün oruçlu olanlar, 50 yıl oruç tutmuş gibi kayda geçti.
Nafile namaz kılarsın, bu geceyi değerlendirmiş olursun, oturur Sohbet-i Canan yaparsın yani, Allâhu Teâlâ’nın hoşnut olacağı bir sohbet.
“Din, nasihattir” diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.).
Peygamber Efendimiz Ashab’ını sohbetle yetiştirdi; dini sohbet çok önemlidir.
Büyük dergâhlarda görürsünüz, zikir halinde, adam kalkar gider abdest alır, gelir ama sohbet başladığı zaman; yanındaki başını kaşısa rahatsız olurlar, işaret eder “Çık dışarı” diye. Bu kadar ehemmiyeti olan bir olaydır.
Allâhu Teâlâ’nın rahmeti bütün âlemleri öyle kuşatmıştır ki, biz bunun farkına varamayız. Bakın bir kuraklık yaşıyoruz, bize bulutlar mı merhametsizlik ediyor? Öyle mi sanıyorsun? Veya yağmur buluttan döküldüğü zaman, bulut mu rahmet etti?Yağmuru getirdi, indirdi tepemize! Şurada armut ağacı var, armut ağacı bana şefkat etti de mi meyve verdi? Falan tarlaya mısır ekliyoruz, tarla mı bana himmet etti? Hayır! Bunların hepsinin dizaynını idare eden bir varlık var, kimdir? Cenab-ı Hak’tır. Çünkü; bir elmanın sapından tutup suya batırdığın zaman, nasıl her tarafı su oluyorsa, Cenab-ı Hakk’ın rahmeti merhameti, nimeti, her şeyi bütün âlemleri kuşatmıştır.
Sanma ki, “Efendim ben gayret ettim, ben kafamı çalıştırdım, şöyle ettim, böyle ettim de böyle oldu…” Bunların hepsi boş laflar, Allah diler olur, dilemez olmaz. Ne akan dere merhamet eder ne bulut, ne ağaç… Merhametin yegane sahibi bunları bir sisteme bağlamıştır ve bunları, insanın hizmetine sunmuştur. Her şey insan için… Yani dünya üzerindeki her şeyde insan için, insana hizmet için yaratıldı.
Bu gece bir yılın yani; önümüzdeki bir yılın her şeyi takdir edilir. Zengin mi olcan, fakir mi olcan, hasta mı olcan, ölecek mi, doğacak mı yanacak mı, zelzele mi olcak? Yani ne olacaksa bir yılın muhasebesi yapılır ve bu gece Cenab-ı Hak görevli meleklere teslim eder.
Allâhu Teâlâ ezelde her şeyi taktir etti “Kalûbela’da”. Ama her yılın programını görevli meleklere verir; tahakkuk safhasına girer, bu gece öyle bir gece.
İbadetlerin padişahı zikirdir.
“Fesebbih bihamdi rabbike vestağfirhü”, Habib’ine sesleniyor:
“Ya Habib’im; Bana hamd et, Ben’i tesbih et, istiğfar et, Bana şükret” diyor.
“Et” diyor. Yani “Edebilir misin?” değil. Emir var, emir olan ne olur? Farz olur ve emredilen yerine getirilir. Bırak emri, askere gidersin komutan çağırır:
“Git şu suyu doldur, gel!” der.
“Doldurmam mı?” diyeceksin. Diyemezsin. Kayıtsız, şartsız onu yerine getireceksin. Çünkü; emirdir. “Eder misin?” demiyor, “Et” diyor et, emir var!
Cenab-ı Hak; “Ya Habib’im!” diye bunu Peygamberimize söylüyor; “Ben’i zikret, Bana hamd et, Bana istiğfar et” dolayısıyla bize söylüyor. Bugün duaların çok nadir kabul olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Allah’a dua edersin, olmaz, bi daha edersin, yine olmaz, böyle gelir geçer…
Şüpheye düşersin! Şeytan ve nefis boş durmaz! “Allah bu kadar duyarsız mı…” gibi düşüncelere saplanırsın ki; bu çok yanlış bi şey. Şimdi Cenab-ı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ashab’ına diyor ki:
“Ey Ashab’ım, öyle bir gün gelir ki, emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker terk edilir.”
“Bu da mı olur, ya Resûlullah?”
“Evet, o da olur. O zaman, insanlar dilde dost, kalplerde düşman olur, sıla-i rahim kesilir. Allâhu Teâlâ o topluma lanet eder; o toplumların, gerçeğe gözünü kör eder, kulağını sağır eder ve aralarındaki iyilerin duasını da kabul etmez” buyurmuştur.
Neden? Dünyayı gözden çıkardı!…
Neden? Kıyamet’in geri sayımına başladı! O günleri yaşıyoruz ama bu ayrı konu; böyle gecelerde Allah’ın rahmeti çok coşmuştur, böyle gecelerde dua edeceğiz. Peki, o zaman ne yapacağız? İstiğfar edeceğiz.
Allâhu Teâlâ diyor ki:
“İstiğfar edin; azınızı çoğaltayım. İstiğfar edin; nimetinizin bereketini artırayım. İstiğfar edin, sizi zengin edeyim. İstiğfar edin; malınızı, mülkünüzü ziyadeleştireyim. İstiğfar edin; tarlanızı, tapanınızı cennete çevireyim” demek ki; bu tür asrı zulüm olan asırlarda en çok sarılmamız gerekli olan istiğfardır.
Samimi olarak “Estağfirullah el Azim” en güzel duadır.
Halife Ömer zamanında, bir kuraklık oldu. Dediler ki:
“Ya Emir’ül müminin, yağmur duasına çıkalım.”
“Ee çıkalım!” dedi. Herkes açtı elini. Halife Ömer, Allah’a bağıra, bağıra:
“Estağfurullah el Azim, Estağfirullah el Azim, Estağfirullah el Azim” diyordu.
“Ya Ömer, ne yapıyorsun sen?” dediler.
“Biz yağmur duasına geldik!”
“İyi ya, ben de yağmur duası yapıyorum!”
“Burası yağmur duası yeridir, biz yağmur duası istiyoruz. Allah’a sen istiğfar ediyorsun!”
“Evet!” dedi. “Ben, Allah’ın yağmurunun kapısını çalıyorum. Ben Allah’ın rahmetinin kapısını çalıyorum. Ben Allah’ın kullarına olan dilek kapısını çalıyorum.” Böyle 70 madde saydı.
“Estağfurullah el Azim”i o biliyordu, Allâhu Teâlâ’nın lütfunu biliyordu Halife Ömer… Bunu o dönemde yapıyorsa, bizim bugün bunu haydi haydi yapmamız lazım; bunları ganimet, fırsat bilmek lazım, bunları değerlendirmek lazım, Cenab-ı Hakk’ın kullarını affetmek için bahaneleridir bunlar…
O affı sever, affetmek için bahaneleridir. Affetmek için yapılan her zikir, her namaz, okuduğun Kur’ân, her sohbet 20 bin kat olarak yazılır; bu da 50 yıl ibadet sevabıdır.
O, Kur’ân’daki; “Fesebbih bihamdi Rabbike vestağfirhü. İnnehü kâne tevvâbâ” bu sûrenin tamamını okuyan,salatu selam Efendimizle bütün savaşlara girmiş gibidir.
“Ya Habib’im! Bana hamdet, Bana şükret ve istiğfar et.”
Dört madde sayıyor burada.
Bir nokta daha var; Allâhu Teâlâ’yı zikret, sakın Allâhu Teâlâ’nın Zât’ını düşünme! Allâhu Teâlâ’nın nimetlerini tefekkür et, sakın Allâhu Teâlâ’nın “Zât”ını düşünme! Allah’ın rahmetini tefekkür et, sakın Allâhu Teâlâ’nın “Zât”ını düşünme! Allâhu Teâlâ’nın gücünü, kuvvetini tefekkür et, sakın Allâhu Teâlâ’nın; “Zât”ını düşünme asla! “Sadece zikret” diyor, Allâhu Teâlâ’nın Zât’ını düşünen; zındıktır. (Allâhu Teâlâ’ya şekil veren kafasında herhangi bir şekle büründüren). O; şekilden münezzehtir. O kadar yücedir ki, O’nu ancak kendisi bilebilir. Allâhu Teâlâ’nın, bin bir türlü nimeti var yeryüzünde, bunların hepsini tefekkür et ama asla Zât’ına bir şekil vermeye kalkma!
Birçok ayette insanlara apaçık ne yapıyor? Farzları vacipleri, sünnetleri. Yani; insanın dünya üzerindeki yaşam tarzını çok net olarak gösteriyor.
Cenab-ı Hak çok kibardır; “Biz” diye düzgün üslup kullanır.
O insana karşı Cenab-ı Hak, o kadar düzgün üslup kullanır ki… Ne diyor Cenab-ı Hak, dünya çizgisinden kabre kadar bir çizgi çekiyor, diyor ki:
“Ey kullarım, Biz diriden ölüyü çıkarırız!” nedir diriden çıkan ölü?
“İnsan küçültülmüş bir kâinattır”.
“Biz, insanı en üstün surette, en muhteşem şekilde yarattık ve ona ruhumuzdan üfledik!” ve insanı Cenab-ı Hak kendine muhatap aldı.
Burada, bizlere yol haritasını veriyor, diyor ki; “Biz ölüden diriyi çıkarıyoruz” nedir bu? İnsan vücudunda, her dakikada 30 milyon hücre yeniden yaratılır, 30 milyon hücre gözeneklerden dışarı atılır. Bunlar vücuttaki bölgesel kıyametlerdir. O yaratılan kaburgaların altındaki üniversitelerde 30’ar bin şifre öğretilir ve göreve başlar, insan zaten kendini bilirse Rabb’ini bilir, insan kendini bilmediği için Rabb’ini bilmez!
İşte bunlar, böyle gecelerde; Allâhu Teâlâ’nın Rahmet’inin saçıldığı her amelin 20 bin kat yazılıyor, bu da 50 yılı karşılıyor. Bundan, büyük cömertlik olur mu? Bundan büyük rahmet olur mu? Bundan büyük lütuf olur mu?
Böyle gecelerde Cenab-ı Hakk’a yönelmek lazım, af dilemek lazım, O’na boyun bükmek lazım, yani; kendi nefsimizi muhasebeye çekip, daha iyi, daha güzeli, daha doğruya yönlendirmeye gayret etmek lazım!
Dünya üzerinde her ezanda, biliyorsun dünya yuvarlaktır, şimdi, burada ezan okunur, 5 dakika sonra, başka yerde okunur, 10 dakika sonra, başka yerde okunur, yani; ezan hiç kesilmez… Dünya üzerinde insan dönebilen biri olsa böyle bir yolculuk olsa her 50 kilometre, 100 kilometrede ezan sesi duyar, dünyanın her yerinde.
Dünyada da Peygamber salatu selam Efendimiz; “Horoz, melek görünce öter. Eşek şeytanı görünce anırır” diyor.
Allâhu Teâlâ, Arşı Ala’da bir horoz yaratmıştır. Öyle bir horoz ki, ayağının bir tırnağı dünyadan daha büyük; her ezan sesi okunduğunda silkelenir öter, her ötüşü ile cennetteki hurilerde bayram havası vardır; “Dünya üzerinde ümmeti Muhammed’in namaz saati!” diye. Ama dünya üzerinde bunun farkında olan kaç kişi var? Orada “Bayram” edilir! Dünya üzerinde milyarlarca duymayan kulak var. Ne kadar acı bir şey!
Salatu selam Efendimiz; “Her sabah evden çıkarken, satılık bir matahsınız” der. Ashap’ta; “Ey Allah’ın Resulü, biz mal mıyız satılalım?”
Allah Resulü; “Keşke mal olabilseniz, sizi, siz satacaksınız! İçinizdeki nefis satacak! Kişi, zaaflarına kapıldı mı, şeytana çoktan satıldı, içinizdeki nefis kafir.”
Bütün Allah dostları ne der; “Kim ki Rabb’ini bildi, nefsini bildi. Kim ki nefsini bilmez, Rabb’ini bilmez!”
Bütün gaye; Nefsi Emmare, Nefsi Levvame, Nefsi Mülhime’den kurtulmak. Mutmain Makamı’na gelince artık onu kimse satamaz, hatta onun olduğu yerde, şeytan bile duramıyor, rahatsız oluyor! Nefis Makamları’ndan ancak zikir yoluyla kurtulunur, başka reçete, başka yol yok!
İmam-ı Azam, Ebu Hanefi mezhebi müctehid alimdir, 70 bin küsur fetvası var, “Vallahi ve billahi, eğer ömrümün son 2 yılında zikir yoluna girmeseydim, cehennemliktim” diyor.
İmam Gazali keza öyle, İslam’ın kelam alimi, “Kalplerin Keşfi” gibi, “İhyâ’u Ulum’id-Din” gibi güzel eserler yazmıştır. Ama gel de anlat bugün!
Peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şerifinde, has kullara “Siz” diyor, “Bir siyah öküzün üzerindeki beyaz bir ben kadarsınız.” Öyle!
Adam, bir futbol maçına Amerika’ya gidiyor, Avrupa’ya maça gidiyor, israf ediyor.
“İsraf edenler” Cenab-ı Hakk’ın hitabıyla “Şeytanın kardeşleridir!” diyor ama git camiye akşam namazına 5 kişi yok! Bir şarkıcı gelse şehrin yarısı orada! Bu delalet değilde nedir ya? İnsanlar, Rahman’a gidemiyor sanki boynunda kement var geri asılan, gitmiyor!
Ama yarın mezar var, hesap var, ne olacak? Düşünen yok ki! Bu insan mıdır, Allâhu Teâlâ’nın hitap ettiği insan, bu mudur?
Salatu selam Efendimiz bir hadis-i şerifte anlatıyor.
Mahkeme-i Kübra’da, Cenab-ı Hak:
Hz. Adem’i çağırır, “Ateşin hakkını ayır bunlardan!” der.
“Kaçta kaçını?” der.
“%99” diyor Cenab-ı Hak.
Balıkesir’de 300.000 insan var, böyle meclislerde, kazaları da toplasan 10.000 kişi çıkmaz! Bu gece düğün yapan bile var! Bu gece, insanın kendi karısını bile haramdır. Allâhu Teâlâ’nın, rahmetinin saçıldığı gündür… Yahu, insan hayâ eder biraz!
Allâhu Teâlâ Asr Sûresi’nde belirtiyor, “İnsan ziyan içinde!”
OKUDUĞUNUZ BU SOHBETİ SEYİD ALİ EFENDİ’NİN KENDİ SESİNDEN DİNLEMEK İSTİYORSANIZ LÜTFEN ALTTAKİ VİDEOYA TIKLAYIN.
#Asrsuresi #beratgecesi #ezansaati #cennet #beratgecesievlenme